Mamak Mutlu Son İrem Hanım

Mamak Mutlu Son

Florence, bütün hatalarına -fenacül planlar deÄŸil de sakarlık, beceriksizlik, kendini savunma elbette- karşın Sovyetler BirliÄŸi’nin temelde dünyada yararlı bir güç olduÄŸunu yüreÄŸinde biliyordu. Sovyetler BirliÄŸi her zaman Mamak Mutlu Son ezilenleri hürriyetlerine kavuÅŸturmaktan, faÅŸizme ve açgözlü kapitalizmin tahribatına karşı koymaktan yana olmuÅŸtu. Nazi Almanyası’yla karşılaÅŸtırılması çileden çıkartıyordu Florence’i. Violet’ın fikirlerinde Amerikan yanlısı bir propagandanın tipik örneÄŸini görüyordu. Anası onu hayal kırıklığına uÄŸratmıştı, hatta Florence bunu ona açıkça söylemiÅŸti de.

Babası da bir iÅŸadamından beklenecek türde görüşlere sahipti. Kullandığı sözcükler yarım ÅŸiÅŸe ÅŸaraptan sonra biraz sertleÅŸebiliyordu: İmparatorluktan, savaşım etmeden vazgeçtiÄŸi için Harold Macmillan budalaydı, sendikalara ücret sınırlaması getirmediÄŸi için salağın tekiydi, elinde ÅŸapkasıyla Avrupalılara gidip o uÄŸursuz kulüplerine katılmak için yalvarmayı düşündüğü için de salakların ÅŸahıydı. Geoffrey’e karşı dercetmek daha zor geliyordu Florence’e. Ona karşı acayip bir mecburiyet duymaktan kurtulamıyordu. ÇocukluÄŸunda yaÅŸadığı ayrıcalıklar içinde bir abiye ya da bir oÄŸula gösterilebilecek derin ilgi vardı. Geçen yaz babası yirmi bir yaşını doldurur doldurmaz sürücü belgesine baÅŸvurabilsin diye iÅŸ dönüşü muntazaman Humber’ına bindirmiÅŸti onu. Florence sınavı geçememiÅŸti. BeÅŸ yaÅŸlarında süregelen keman dersleri, özel bir okulda yaz kursları, kayak ve tenis dersleri ve uçuÅŸ dersleri; bu sonuncusunu kesinlikle reddetmiÅŸti. Ve yolculuklar: İkisi baÅŸ baÅŸa, Alpler’de, Sierra Nevada ve Pireneler’de yürüyüşler, özel ikramlar, Geoffrey’le birlikte en lüks otellerde kaldıkları Avrupa’ya bir gecelik iÅŸ gezileri.

Mamak Mutlu Son

Florence öğleden sonra, annesiyle evle ilgili önemsiz bir konuda, sözcüklere dökülmeyen bir tartışmanın ardından evden çıkarken -Violet kızının çamaşır makinesini kullanma seçimindan pek hoÅŸlanmıyordu- postaya bir mektup vereceÄŸini ve öğle yemeÄŸi yiyecek istemediÄŸini söylemiÅŸ oldu. Banbury Road’da güneye döndü ve kapalı pazardan geçmek ve kim bilir eski bir okul arkadaşına rastlamak mevzusunda belli belirsiz bir arzu duyarak kent merkezine yöneldi. Yahut orada bir sandviç alabilir ve Christ Church Meadow’da, gölgede, ırmağın kıyısında yiyebilirdi. St Giles’teki tabelaya, Edward’ın on beÅŸ dakika sonrasında göreceÄŸi tabelaya gözü iliÅŸince dalgın dalgın girdi içeriye. Aklı annesindeydi. Öğrenci yurdundaki sevecen arkadaÅŸlarıyla onca vakit geçirdikten sonra eve dönünce annesinin fiziksel olarak ne kadar uzak bulunduÄŸunu farkına varmışti.