Mamak Mutlu Son Masaj Salonu
Dominik, ortalamanın üzerindeki karanlık arzuların adamıydı ve onunla birlikteyken Ankara Mamak Mutlu Son yaşamıma ışık saçılmış gibiydi. Daha önce hayalini bile kurmadığım fantezileri Dominik’le birlikte gerçeğe dönüştürmekten çok zevk alıyordum. Başkalarının lafını bile etmediği şeyler yapmamı istiyordu onun için. Vücudumu kendi zevki için kullanımına izin vermem, dışarıdan bakan birine bana hükmetmesine izin veriyormuşum gibi görünmesine rağmen aslına bakarsak suç ortağı olduğumuz, fiziksellikten çok ruhsallığın ağır bastığı bu garip oyuna katılmam onun maceraperestliğinden çok dayatmacı tavrından kaynaklanıyordu.
Ankara Mamak Mutlu Son
Sim6n cinsel yönden Dominik’in neredeyse tamamen tersiydi. Üstte olmamı seviyordu ve birlikte geçirdiğimiz akşamların çoğunda ona yaslanıp aklımı işle ilgili düşüncelerden, alışveriş listelerinden yahut gözlerimi yatak başının arkasındaki parlak beyaz duvara bakmaktan uzak tutmaya çalışıyordum.
Pantolonumun cebindeki telefonum çalmış olduğunda şaşkınlıktan buzlu yolda neredeyse düşüyordum. Telefon numaranı çok azca kişide vardı ve beni pek fazla arayan olmazdı. Arasa arasa Simon yahut menajerim Susan arardı ama Simon koştuğumu badiğinden, Lexington ile 56. Cadde’nin köşesindeki şarküteriden kahvesine babnp yemeği sevdiği şekerli çörek benzer biçimde kahvaltılık bir şeyler almamı istemediği sürece aramazdı.
Mamak Mutlu Son
Eldivenlerimden birini aceleyle çıkardım. Ellerim o denli üşümüştü ki telefonu kuvvetlikle tutabildim. Kimsenin numarasını telefonuma kaydetmemiş olsam da Yeni Zelanda numarası olduğunu anlamıştan.
Biraz korkuyla “yanıtla” tuşuna bastım. Ailemle nadiren telefonda mevzuşurdum. Devamlı iletişimde olan tiplerden değilizdir ve e-posta ile Skype’i tercih ederiz. Üstelik de orada geç bir saat olmalıydı.
Sim6n cinsel yönden Dominik’in neredeyse tamamen tersiydi. Üstte olmamı seviyordu ve birlikte geçirdiğimiz akşamların çoğunda ona yaslanıp aklımı işle ilgili düşüncelerden, alışveriş listelerinden yahut gözlerimi yatak başının arkasındaki parlak beyaz duvara bakmaktan uzak tutmaya çalışıyordum.
Pantolonumun cebindeki telefonum çalmış olduğunda şaşkınlıktan buzlu yolda neredeyse düşüyordum. Telefon numaranı çok azca kişide vardı ve beni pek fazla arayan olmazdı. Arasa arasa Simon yahut menajerim Susan arardı ama Simon koştuğumu badiğinden, Lexington ile 56. Cadde’nin köşesindeki şarküteriden kahvesine babnp yemeği sevdiği şekerli çörek benzer biçimde kahvaltılık bir şeyler almamı istemediği sürece aramazdı.
“Alo?”
Son yorumlar